Yaptığı araştırmalar ve açıklamalarıyla sık sık gündeme gelen Prof. Dr. Osman Müftüoğlu Hürriyet Gazetesi bugünkü köşe yazında ‘hastalıklarla savaşta çok önemli bir hata yaptık’ diyerek endişelendirdi.
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, bugünkü yazısında sağlık alanında yapılan bir hatayı paylaştı. Müftüoğlu, hastalıkların sebepleriyle değil, sonuçlarıyla savaşıldığını söyledi. Müftüoğlu’nun ifadeleri şu şekilde:
”Sebepler yerine sonuçlara odaklandık. Neticede de şimdilerde çok daha net ve açık olarak görüyoruz ki HATA YAPTIK! Peki neydi o hata, daha doğrusu hatalar zinciri?”
HATA NEREDE? ”Tansiyonunun yüksek olduğunu belirlediğimiz bir kişide o kişinin “kilo fazlalığı var mı, tuz tüketimi fazla mı, uyku kalitesi yeterli mi, stres patlamaları söz konusu mu, ne yiyip ne içiyor, sigara ve alkol bağımlılığı ne durumda…?” gibi soruların yanıtını aramak, yani “sebeplere” odaklanmak yerine; anında ve süratle “bir tansiyon ilacı yazıp” meseleyi ilaçla çözmeye çalıştık.”
NE YAPMALIYIZ? ‘’Hastalıkların sebepleriyle uğraşmak yerine sonuçlarını ortadan kaldırmaya, onları halının altına süpürmeye, örtmeye, perdelemeye, neticede de ‘görmezden gelmeye’ çalışarak hiçbir yere varamayız, varamıyoruz, varamayacağız.’’
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, meslektaşı olan Dr. Michael Greger’ın konuyla ilgili görüşlerine yer verdi. O görüşler şu şekilde: ”özellikle KRONİK HASTALIKLAR söz konusu olduğunda benim “MUHTEŞEM DÖRTLÜ” olarak tanımladığım “BESLENME, AKTİVİTE, HUZUR/STRES, UYKU”da mevcut bazı problemleri çözmeden ve bunlara eşlik eden “YAŞAM TARZI SORUNLARI/HATALARI”nı iyileştirmeden ya da yok etmeden -sigara/alkol alışkanlığı, fast food beslenme, şeker bağımlılığı…- tedavide sağlıklı ve kalıcı bir sonuç almamız mümkün değildir. Ama size iyi bir haberim var: Sonuçları bir yana bırakıp sebeplere odaklanan yeni ve muazzam bir tıp yaklaşımı çoktan yola çıkmış durumda!”
BİR HATAMIZ DAHA VAR: ”Modern tıbbın başka hataları hatta günahları da var. Bunlardan biri de “GENETİK MİRAS KADERDİR!” gibi yanlış bir yaklaşıma daha doğrusu bir düşünce bataklığına uzunca bir süredir saplanıp kalmış olmasıdır. Altını kalınca çizerek tekraren hatırlayalım: Genetik miras -sınırlı sayıda bazı genetik hastalıklar dışında- zannedildiğinin aksine miras falan değildir. Kötü genlerle doğmuş olmamız, o genlerin esiri olacağımız, o genleri kalıcı ve etkili bir biçimde susturamayacağımız/durduramayacağımız anlamına gelmez, gelmiyor.”
”Sadece yaşam tarzımızda yapacağımız basit değişimlerle bile “iyi genlerimizi coşturup kötü genlerimizi susturmak” ve genetik mirasın bizi sürükleyebileceği pek çok kronik hastalığa -şeker hastalığı, hipertansiyon, Alzheimer, karaciğer yağlanması, safra kesesi taşı, obezite, hatta bazı kanserler- yakalanıp yakalanmamak aslında biraz da bizim vereceğimiz bir karardır. O kararın arkasında da EPİGENETİK BİLİMİ vardır.”